***Tanıtım***
O gecenin, devasa uzay gemisi ikarus'taki diğer gecelerden hiçbir farkı yoktur. Ta ki o büyük felaket gerçekleşene ve İkarus yakınlardaki bir gezegene düşene dek. Elli bin yolcu kapasiteli gemiden yalnızca iki kişi kurtulmuştur: Evrenin en zengin adamının kızı Lilac LaRoux ve genç bir savaş kahramanı olan Binbaşı Tarver Merendsen.
Binbaşı Merendsen, Lilac gibi kızların insanın başına beladan başka bir şey getirmediklerini uzun zaman önce öğrenmiştir. Lilac da, Tarver'ın kendi iyiliği için, onu kendisinden uzak tutması gerektiğinin farkındadır. Ama ıssızlığın ortasında hayatta kalabilmek için birbirlerine ihtiyaçları vardır. Açlık, soğuk ve vahşi hayvanlara bir de Lilac'ın duyduğu fısıltılar eklenince birbirlerine güvenmekten başka çareleri kalmaz. Ne var ki çok geçmeden, onları birbirlerinin kollarına iten bu trajediden büyük bir aşk doğar. Artık kurtulup kendi gezegenlerinde bir ömür ayrı kalmaktansa düştükleri bu ıssız gezegende birlikte olmayı tercih ederler.
Ama her adımda onları takip eden gizemli fısıltıların ardındaki gerçeği öğrenmeleriyle her şey bir anda değişir. Lilac ile Tarver o gezegenden ayrılsalar bile artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Nefes kesen bilim kurgu üçlemesinin ilk kitabı, Benim Uzak Yıldızım, zaman ve mekân tanımayan sonsuz bir aşkın hikâyesi…
(Tanıtım Bülteninden)
Sayfa Sayısı: 520
Baskı Yılı: 2015
Dili: Türkçe
Yayınevi: GO!
***Yorum***
Günlerden bir gün, hangi gün olduğunu bilmiyorum ama, Benim uzak yıldızım'ın yeni çıktığı sıralar kapı çaldı, Dedim kim o dediler kargo. Sonrası paketi yırtarcasına açmak ile devam etti zaten. Blogumda, kitabın tanıtımını da bulabilirsiniz, heyecanla çıkmasını beklediğim evvelden beri takip ettiğim bir kitap değildi belki ama kitap çıktığında elimde olmasını istediğim okumaya can attığım tarzda bir kitap oldu. Tabi minicik bir araştırma ertesinde, Benim Uzak Yıldızım'ın seri olduğunu fark ettim, hoş ne bekliyordum ki! Ama vallahi ne kadar çok seri sevmiyorum dersem o kadar çok seri görüyor, okuyor ve yazıyorum. Seriçeker bir şey oldum, manyak oldum şaşkınım.
''Büyüyen karanlıkta, iyi anlaştığımızı düşünecektim neredeyse. Benim varlığıma tahammül etmeye çalışmıyor, aksine varlığımdan alıyordu sanki.''
Serinin ikinci kitabının çıkacağını öğrenince, her okuyucunun yapacağı şekilde, gidip ilk kitaba yapıştım. (Bu arada bende bu kitabın posteri de var, bundan bahsetmiş miydim?) Kitabın konusuna geçmeden önce bir kaç parça bir şeyler söylemek istiyorum. Go! yayınları gerçekten güzel bir atak yaparak piyasaya giren yayınevlerinden. Her kitabı bana hitap etmese de şans verilip okunmaya değer kitaplara sahip. Yeni yeni ama gümbür gümbür büyüyor ve bunu gerçekten samimiyetimle söylüyorum. Okuma alışkanlığı kazandırmakta destekleyici gençlik kitapları var. Şimdi kitaptan bahsetmeye geçeceğim. Of işte yorum yazmanın en heyecanlı kısmı!
''İyi de yıldız gemisine kim İkarus adını takardı? Bir insan bu derece kibirli olabilir miydi? Kadere böyle meydan okuyabilir miydi?''
Tamam, şimdi özet bilgilerle başlayacağım, kitapta aşk var. Ama macera ağır basıyor. Ama bilin kurgu ve fantastik. Ama ana karakterlerin ağzından anlatılıyor. Ama iki yazar yazmış bu kitabı.
Tamam, özeet bilgiler bitti. Lilac, bizim prensesimiz ve esas kızımız, Tarver ise bizim binbaşı ve haliyle esas oğlanımız. Tamam devamı çok zor değil, bunlar bir gezegene düşüyorlar ve yapayalnızlar. Nasıl ama? Olabilecekleri görünüz değil mi? Hayır işte yemezler. Bende öyle sanmıştım. Ama kitabın 500 sayfa olmasının bir sebebi varmış, meğersem olaylar 300 den sonra başlıyormuş. Ve güzellikleri sadece sabırlı olanlar görebilecekmiş. Bakar mısın şu işe? Ama kabul edelim ki, Lilac başlarda, hiç sevmediğim bir kitap karakteriydi. Gerçekten başlarda nokta kadar bile sevmedim.
''Sonrası kimin umurunda, yarın ölüp gidebilirsin. Bugün onu öpmek zorundasın görmüyor musun?
Yarın ölebileceğim için, bugün onu öpmem doğru değil belki de.''
Kitabı iki yazarın birden yazdığından bahsetmiştim ki bunu bahsetmeye gerek yok çünkü, iki kişi yazmış ve bu kitapta yazıyor yani. her neyse, konuya bir an önce girsem iyi olacak çünkü yanlış bir giriş yaptım. Aman! Diyeceğim o ki, kitapta farklı üsluplar yok, nasıl bir ortaklaşa yazım bilmiyorum ama daha çok toparlayıcı olmuş, benim gözüme batan rahatsız eden noktaları olmadı. Tek yazar yazmış gibi - ben fark etmedim- mantık hataları olmayan ve sonlara doğru gerçekten enteresan bir hale bürünen hikayeydi bu. Tarver ve Lilac'ın aşkına gelince, inanın bana vıcık vıcık ergenlik aşkı olmaması o kadar harikaydı ki! Bazı kitaplarda yaşları büyük karakterler çocuk gibi davranıyor, ama garanti ediyorum ki bana hak vereceksiniz, bu kitaptaki karakterlerin yaşları küçük olmasına rağmen gayet olgunlar.
''Nasıl olmuştu da kendi duygularının derinliğini ölçemeyeceğini düşünmüştüm?''
Bir de şöyle bir şey eklemek istiyorum. Kitapta bir çok olay ardı ardına gelişiyor bu kaçınılmaz bir durum fakat ilk 100-200 sayfa tempolu yürüyüş gibi yani işin koşma kısmı diğer sayfalarda oluyor. Bazı sayfalar geçmek bilmezken, bazı sayfaların nasıl geçtiğini bilmedim. Şu sıralar sayfa sayılarına çok gözü takılan birisi olmama karşın, bu kitapta sayfa sayılarını epeyce bir süre unuttuğum okuma süresi oldu.
''Üzüntümü içimde, güvenli bir yerde tuttum ve onunla sessizce baş ettim.''
Kitap kesinlikle, şans verilmeyi hak eden bir gençlik kitabı. Kurgusu çok saçma değil, karakterler çok güçlü ve dili akıcı. Ayrıca gerçekten abartılmadan aşkın var olduğu nadir kitaplardan diyebilirim. Çünkü bazı kitaplarda aşk gani gani göz önüne seriliyor ki, ben - kendi adıma- boğulmamak için bayağı çırpınışa geçiyorum. - ben bile demeliyim çünkü ben en çok aşk kitaplarını severim!-
''İnsan sonunda kendini bekleyen şeyi bilerek, nasıl tekrar yaşar?''
Doğrusu, araya bir kaç kitap attıktan sonra zaman kaybetmeden ikincisine geçmek istiyorum. Merak içerisindeyim, bu kitabın devamı nasıl olabilir? Yaratılan gezegenler ve bu fantastik dünya beni etkilemeyi başardı.
öpücükler xoxo
O gecenin, devasa uzay gemisi ikarus'taki diğer gecelerden hiçbir farkı yoktur. Ta ki o büyük felaket gerçekleşene ve İkarus yakınlardaki bir gezegene düşene dek. Elli bin yolcu kapasiteli gemiden yalnızca iki kişi kurtulmuştur: Evrenin en zengin adamının kızı Lilac LaRoux ve genç bir savaş kahramanı olan Binbaşı Tarver Merendsen.
Binbaşı Merendsen, Lilac gibi kızların insanın başına beladan başka bir şey getirmediklerini uzun zaman önce öğrenmiştir. Lilac da, Tarver'ın kendi iyiliği için, onu kendisinden uzak tutması gerektiğinin farkındadır. Ama ıssızlığın ortasında hayatta kalabilmek için birbirlerine ihtiyaçları vardır. Açlık, soğuk ve vahşi hayvanlara bir de Lilac'ın duyduğu fısıltılar eklenince birbirlerine güvenmekten başka çareleri kalmaz. Ne var ki çok geçmeden, onları birbirlerinin kollarına iten bu trajediden büyük bir aşk doğar. Artık kurtulup kendi gezegenlerinde bir ömür ayrı kalmaktansa düştükleri bu ıssız gezegende birlikte olmayı tercih ederler.
Ama her adımda onları takip eden gizemli fısıltıların ardındaki gerçeği öğrenmeleriyle her şey bir anda değişir. Lilac ile Tarver o gezegenden ayrılsalar bile artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Nefes kesen bilim kurgu üçlemesinin ilk kitabı, Benim Uzak Yıldızım, zaman ve mekân tanımayan sonsuz bir aşkın hikâyesi…
(Tanıtım Bülteninden)
Sayfa Sayısı: 520
Baskı Yılı: 2015
Dili: Türkçe
Yayınevi: GO!
***Yorum***
Günlerden bir gün, hangi gün olduğunu bilmiyorum ama, Benim uzak yıldızım'ın yeni çıktığı sıralar kapı çaldı, Dedim kim o dediler kargo. Sonrası paketi yırtarcasına açmak ile devam etti zaten. Blogumda, kitabın tanıtımını da bulabilirsiniz, heyecanla çıkmasını beklediğim evvelden beri takip ettiğim bir kitap değildi belki ama kitap çıktığında elimde olmasını istediğim okumaya can attığım tarzda bir kitap oldu. Tabi minicik bir araştırma ertesinde, Benim Uzak Yıldızım'ın seri olduğunu fark ettim, hoş ne bekliyordum ki! Ama vallahi ne kadar çok seri sevmiyorum dersem o kadar çok seri görüyor, okuyor ve yazıyorum. Seriçeker bir şey oldum, manyak oldum şaşkınım.
''Büyüyen karanlıkta, iyi anlaştığımızı düşünecektim neredeyse. Benim varlığıma tahammül etmeye çalışmıyor, aksine varlığımdan alıyordu sanki.''
Serinin ikinci kitabının çıkacağını öğrenince, her okuyucunun yapacağı şekilde, gidip ilk kitaba yapıştım. (Bu arada bende bu kitabın posteri de var, bundan bahsetmiş miydim?) Kitabın konusuna geçmeden önce bir kaç parça bir şeyler söylemek istiyorum. Go! yayınları gerçekten güzel bir atak yaparak piyasaya giren yayınevlerinden. Her kitabı bana hitap etmese de şans verilip okunmaya değer kitaplara sahip. Yeni yeni ama gümbür gümbür büyüyor ve bunu gerçekten samimiyetimle söylüyorum. Okuma alışkanlığı kazandırmakta destekleyici gençlik kitapları var. Şimdi kitaptan bahsetmeye geçeceğim. Of işte yorum yazmanın en heyecanlı kısmı!
''İyi de yıldız gemisine kim İkarus adını takardı? Bir insan bu derece kibirli olabilir miydi? Kadere böyle meydan okuyabilir miydi?''
Tamam, şimdi özet bilgilerle başlayacağım, kitapta aşk var. Ama macera ağır basıyor. Ama bilin kurgu ve fantastik. Ama ana karakterlerin ağzından anlatılıyor. Ama iki yazar yazmış bu kitabı.
Tamam, özeet bilgiler bitti. Lilac, bizim prensesimiz ve esas kızımız, Tarver ise bizim binbaşı ve haliyle esas oğlanımız. Tamam devamı çok zor değil, bunlar bir gezegene düşüyorlar ve yapayalnızlar. Nasıl ama? Olabilecekleri görünüz değil mi? Hayır işte yemezler. Bende öyle sanmıştım. Ama kitabın 500 sayfa olmasının bir sebebi varmış, meğersem olaylar 300 den sonra başlıyormuş. Ve güzellikleri sadece sabırlı olanlar görebilecekmiş. Bakar mısın şu işe? Ama kabul edelim ki, Lilac başlarda, hiç sevmediğim bir kitap karakteriydi. Gerçekten başlarda nokta kadar bile sevmedim.
''Sonrası kimin umurunda, yarın ölüp gidebilirsin. Bugün onu öpmek zorundasın görmüyor musun?
Yarın ölebileceğim için, bugün onu öpmem doğru değil belki de.''
Kitabı iki yazarın birden yazdığından bahsetmiştim ki bunu bahsetmeye gerek yok çünkü, iki kişi yazmış ve bu kitapta yazıyor yani. her neyse, konuya bir an önce girsem iyi olacak çünkü yanlış bir giriş yaptım. Aman! Diyeceğim o ki, kitapta farklı üsluplar yok, nasıl bir ortaklaşa yazım bilmiyorum ama daha çok toparlayıcı olmuş, benim gözüme batan rahatsız eden noktaları olmadı. Tek yazar yazmış gibi - ben fark etmedim- mantık hataları olmayan ve sonlara doğru gerçekten enteresan bir hale bürünen hikayeydi bu. Tarver ve Lilac'ın aşkına gelince, inanın bana vıcık vıcık ergenlik aşkı olmaması o kadar harikaydı ki! Bazı kitaplarda yaşları büyük karakterler çocuk gibi davranıyor, ama garanti ediyorum ki bana hak vereceksiniz, bu kitaptaki karakterlerin yaşları küçük olmasına rağmen gayet olgunlar.
''Nasıl olmuştu da kendi duygularının derinliğini ölçemeyeceğini düşünmüştüm?''
Bir de şöyle bir şey eklemek istiyorum. Kitapta bir çok olay ardı ardına gelişiyor bu kaçınılmaz bir durum fakat ilk 100-200 sayfa tempolu yürüyüş gibi yani işin koşma kısmı diğer sayfalarda oluyor. Bazı sayfalar geçmek bilmezken, bazı sayfaların nasıl geçtiğini bilmedim. Şu sıralar sayfa sayılarına çok gözü takılan birisi olmama karşın, bu kitapta sayfa sayılarını epeyce bir süre unuttuğum okuma süresi oldu.
''Üzüntümü içimde, güvenli bir yerde tuttum ve onunla sessizce baş ettim.''
Kitap kesinlikle, şans verilmeyi hak eden bir gençlik kitabı. Kurgusu çok saçma değil, karakterler çok güçlü ve dili akıcı. Ayrıca gerçekten abartılmadan aşkın var olduğu nadir kitaplardan diyebilirim. Çünkü bazı kitaplarda aşk gani gani göz önüne seriliyor ki, ben - kendi adıma- boğulmamak için bayağı çırpınışa geçiyorum. - ben bile demeliyim çünkü ben en çok aşk kitaplarını severim!-
''İnsan sonunda kendini bekleyen şeyi bilerek, nasıl tekrar yaşar?''
Doğrusu, araya bir kaç kitap attıktan sonra zaman kaybetmeden ikincisine geçmek istiyorum. Merak içerisindeyim, bu kitabın devamı nasıl olabilir? Yaratılan gezegenler ve bu fantastik dünya beni etkilemeyi başardı.
öpücükler xoxo
Yorumlar
Yorum Gönder