Ana içeriğe atla

Anne Bak Kim Geldi? - Ayşe Erbulak | Kitap Yorumu #34

***Tanıtım***
Türk polisiye edebiyatının en üretken kalemlerinden biri olan Ayşe Erbulak'ın Anne Bak Kim Geldi? isimli 5. romanı okurlarla buluşuyor.


Ayşe Erbulak, hikâyede boşluklar bırakmadan, üstelik katili romanın başında okuyucuya sunarak, bu tür kurgularda karşılaşılan zorlukların üstesinden ustalıkla geliyor. 30 yıl önce kaybolan bir anne ve annesini bulamadığı için teselliyi yurtdışına gitmekle bulan bir oğul; bir anneyi öldürecek kadar gözünü karartmış başka bir roman kahramanı...

Katilin, cinayet işlemesine sebep olan olayların üzerine cesaretle giden Erbulak, romanda okurlarına büyük bir vicdan muhasebesi de yaptırıyor. Romanın sırrı ve büyüsü ise şu cümlede saklı: "Bu dünya ikimize dar kızım... Ya sen öleceksin, ya ben!"

"Başı dönüyor, denizde değil de bulut kadar yumuşak bir hortumun içinde hızla dönüyordu. Bu dünyadan göçüyor olduğunu, çocuklarını, torunlarını bir daha göremeyeceğini düşündü. Balık etli olmasına karşın kendisini gramdan bile daha hafif hissetti. Şu anda gördükleri denize girdiği sırada etrafında gördüklerine benzemiyordu. Pastel renkler giderek siyaha boyanıyordu. Hem kör, hem sağır olmuştu. Bir uçtuğunu, bir dünyanın en dibinde bir noktaya doğru hızla çekildiğini hissetti. Acaba hangisi üstün gelecekti? Bu his ona tansiyonunun düşmüş olacağını hatırlattı bir an. İstemediği halde su yutuyordu. Artık gözlerinde sadece karanlık vardı, derin, dipsiz bir karanlık. Kendinden geçerken başına gelen şeyi algıladı."
(Tanıtım Bülteninden)

Sayfa Sayısı: 140
Baskı Yılı: 2015
Dili: Türkçe
Yayınevi: Labirent

***Yorum***

Öncelikle merhabalar olsun herkese, bu kitap hakkında ne yazabilirim bilmiyorum, yorum girmek istiyorum fakat aklımda tam anlamıyla bir taslak mevcut değil o yüzden parmaklarımın hareketine kaldık, e bu bir manada yandık demek! Neyse, Anne Bak Kim Geldi? D&R'ın yine 10 lira indiriminde tablada görüp yapıştığım kitaplardan birisi. Polisiyeye de ilgi duyduğum araştırdığım bir zaman dilimi, dedim o zaman neden almayayım, alıp okumayayım hemde Türk yazar hemde Türk Kadın yazar, haliyle benim kanımdaki mevcut kan depreşti. Attım çantaya geldim eve.

Kitabı alır almaz okumaya başlamadım, hatta kitabı okumaya şans eseri giriştim denebilir yani tam emin değildim. Çoğu kitabımı taşınacağım için eve göndermişken, yaklaşık olarak 10 tane kitap bırakmıştım ve bunların arasında bu kitap vardı. Fakat gel gelelim ki aklımda ilk sıralarda değildi. Sonra final dönemim geldi alnımın çatına dayandı, sonra proficiency. Hani ders çalışmak zamanlarında deliler gibi kitap okumak istenir ya, o kitap yoksunluğuna girdim ve beni zorlamayacağına inandığım bu kitaba elimi attım. Bu kitabı okuma hikayem de böyle başladı.

Kitap tahmin ettiğim gibi, hemencecik okunan fazla ayrıntı ya da betimlemelerle can sıkmayan, olay örgüsü hızlı ve kesin bir anlatımla yazılmış 140 sayfalık incecik bir kitaptı. Bir oturuşta bitirilmesi çok muhtemeldi belki ama ben iki oturuşta bitirdim çünkü uykusuzluktan ölüme merdiven dayamıştım.
Kitap polisiye bir kitap olma özelliğine sahip, daha önce alışık olmadığım bir şey vardı ama bu kitapta. Kitabın başında karakterlerin kısa tanıtımı verilmişti ve ben okumuş olduğum çoğu kitapta buna rastlamamıştım. Aslında buna gerek var mıydı bilmiyorum. Yani kitabın ilk 50 sayfasına gelmeden olay ve karakterler çok rahat şekilleniyordu.

Kitapta beni şaşırtıp aman tanrım katil uşak gibi bir şey olmadı, yazar kendisininde söylediği gibi katili en başında vermişti ama arkadan gelen olayları tahmin etmekte çok zor değildi. Bunlara rağmen kitap kendini bir çırpıda okuttu ve kafamı dağıtmama yardımcı oldu. Ancak kitabı polisiye olarak değerlendireceksek, Polisiyeye giriş 101 kitabı olarak gösterebiliriz. Sıkmayan, uzun olmayan rahat hemen çözülen bir kitaptı. Şans verilmeye değer.

öpücükler xoxo



















Yorumlar

  1. Çok teşekkür ederim yazı için ayrıca sitemi ziyaret etmeyi unutmayın http://islamguzelahlaktir.blogspot.com/

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Durkheim Öldü! - Arthur Asa Berger | Kitap Yorumu #52

***Tanıtım*** 1910 yılında, Londra'da, dönemin önde gelen sosyologlarının ve politik aktivistlerinin bir araya geleceği bir konferans toplanacaktır. "Toplumsal İlerleme" teması etrafında gerçekleşecek konferans Londra basınında günler öncesinden yankı bulmuş, gazete sütunlarında konuşmacıların fotoğrafları ve teorik yaklaşımlarını anlatan makaleler arz-ı endam eylemektedir. Fakat konferansa günler kala, tüm zamanların en ünlü dedektifi Sherlock Holmes'ün Baker Sokağı'ndaki evinin kapısı bir kadın tarafından çalınır. Artık yumrukların konuştuğu bir kavgayı ve mücevher hırsızlığını içine alan bir gizem, Holmes ve kadim dostu Dr. Watson tarafından çözülmeyi beklemektedir. İnsan eylemlerini açıklama amacındaki sosyal teori, bu sefer bizzat eylemlerin nedeni olmuştur. Holmes bizzat sosyal teoriyi soruşturmaya başlar, sorguladığı kişiler ise bu teorilerin yaratıcılarıdır: W. E. B. Du Bois, Emile Durkheim, Sigmund Freud, Vladimir Lenin, Georg Simmel, Beatrice Webb ve M

Ev Kızı Evren - Filiz Şakar | Kitap Yorumu #38

***Tanıtım*** Kitaplar, gizem ve cinayet; mükemmel birleşim. -Tess Gerritsen- Tess Gerritsen Ev Kızı Evren'in karakterlerinden biri, üstelik bu kitap için sarfettiği övgü dolu sözcükler kapakta yer alıyor. Ev Kızı Evren -Wattys 2015 Kazananı - 56 hafta boyunca Macera Kategorisi birincisi olarak kaldı - 54 bin yorum, 107 bin oy aldı. Salata yaparken bıçağı ne kadar hızlı kullandığınızla övündünüz mü hiç? Övünün ! Ya da beşinci katta cam silerken en uzak noktayı bile pırıl pırıl yapabilmek için ne kadar güç sarf ettiğinizi fark ettiniz mi? Edin! Peki, halıya dökülen mürekkebi nasıl çıkaracağınızı biliyor musunuz? Bilin! Bütün bunları bilince bir ev kızının neler yapabileceğine hayret etmeyeceksiniz. Ev Kızı Evren polisiye bir olayı mizahi diliyle anlatırken, heyecanla kalkıp en yakındaki tavayı sapından sıkıca kavramanızı sağlayabilir. Ve sıradan bir tavayla, bir kahraman yaratmış olabilir…  "Ben bir masal kahramanı değilim. Hiçbir zaman da olmayacağım. Ben bir ev kızıyım. Ger

Buz Ateşi - Amanda Hocking (Kanin Günlükleri #1) | Kitap Yorumu #36

***Tanıtım*** Fantastik / Kurgu / Yabancı Orijinal İsim:  Frostfire (İngilizce) Sayfa sayısı:  328 Ebat:  13.8x21 cm Yayın Tarihi:  Mart 2016 ISBN:  978-605-09-2568-5 Buzlar ülkesi Kanada’nın derinliklerinde, troll kabilelerinin en güçlüsü Kaninler hüküm sürüyor. Uzun sarı saçları ve mavi gözleriyle Kaninler arasında hemen göze çarpan, on dokuz yasındaki Bryn, kabilesinden dışlanmış bir melez ve tek isteği, kralın seçkin muhafızlar ordusunda  kendine bir yer edinebilmek... Aşkları için seçkin konumlarından feragat eden anne babasının aksine, Byrn ülkesine ve halkına hizmet etmek, isinde en iyi olabilmek için her şeyden vazgeçiyor. Bryn’in bir de gizli bir amacı var: babasının canına kast eden eskinin muhafızı, şimdinin haini yakışıklı Konstantin’den intikamını alabilmek. Byrn’ın soluk kesen “Kanin Günlükleri” macerası Buz Ateşi ile alev alıyor. ***Yorum*** ''Demek biz...'' Duraksayıp dudaklarını yaladı. ''İnsan değiliz, öyle mi? Hayır, puma ile aslan ar