***Tanıtım***
Tümden geliyor ve güme gidiyordu, tüm OBEB ve OKEK'lerinin toplamı belki de ona evrenin sırlarını açıklayabilirdi ama bunlar benim umurumda değildi." Hayat, çukur ve tümseklerle dolu bir patika. Dünya, biçimsiz heykeller gibi dikildiğimiz bir yer. Ayyaş Buda, kozmik şakacıya karşı atılan bir kahkaha, mistik bir kılavuz. Göktuğ Canbaba, bilge ağaçların kollarında huzurlu bir uykuya ya da uçurumun kenarında ayaklarımızı gıdıklayan bir rüzgârla konuşmaya çağırıyor bizi. Bu kitaptaki öyküler, kutsal ve sıradan dünyalar arasında yalın ayak koşma rekoru kırıyor, yeraltında adım atmaya başlayıp gerçeküstü bir yolda ilerliyor Ayyaş Buda, sorularla dolu bir hayata karşı icra edilen serseri bir serenat. Cevaplarımız bir yol düşümü uzakta…
(Tanıtım Bülteninden)
Sayfa Sayısı: 160
Baskı Yılı: 2016
Dili: Türkçe
Yayınevi: İthaki Yayınları
***Yorum***
''Yolda içilen yudumlar, bana okyanus kıyısında içilenlerden bile daha tatlı gelirdi nedense. Belki de yolda doğduğum ve hayatımı yollarda geçirdiğim için böyledir bilemiyorum... Tabii ki yalan söyledim... Hiç kimse henüz Mad Max değil.''
Merhaba herkese, uzun yıllardır yine yorum yazmayı bir kenara bırakan ben ne kadar da aktifim öyle değil mi? Teveccühünüz efendim. Şimdi elimdeki kitabın her zaman olduğu gibi elime geçiş hikayesini anlatayım. Bu kitap, Eskişehir kitap fuarından 'aman tanrım param var bitirene dek harcamam lazım!' hunharından kopmuş gelmiş, İthaki standından alınmış, kapağına tutulunmuş nacizane bir kitaptır kendileri. Ve hayır alırken kitabın içeriğinden falan haberim yoktu. Bir kaç kitap seçimimden anlıyorum ki ben kapağına göre kitap alanlardanım. O yüzden bu kitabında kapağına durmaksızın övgüler yağdırabilirim.
''Dünya, taze domateslerin ve sivri biberlerin etrafındaki organik dansını icra ederken ben, radyasyon sızıntısı olan bir santralin arka bahçesinde piknik yapıyordum sanki.''
Bu kitap hakkında uzun uzadıya yorum yapabileceğimden emin değilim. Yani böyle okudum ama, ne okudum, niye okudum, güzel miydi yoksa değil miydi emin olamadığım hatta ve hatta karar veremediğim bir kitap. Parça parça öykülerden oluşuyor ve hakkını yememek gerekir ki, öykülerin sonuçları insana bir şeyleri gösterir nitelikte, yahut ben kendime pay çıkardım, bak yine emin değilim. Fantastik desek, bir nevi fantastik, ama değil gibi de, belki de bu kitap türünün başka bir adı vardır ama ben bilmiyorumdur - ki bu oldukça olası- ama tam da dilimin ucunda be!
''Oysa karanlık şeyleri düşünmesek ortaya ne hayalet ne de korku çıkacaktı. Düşünceler evrenindeydik ne de olsa ve her düşünce aslında dokunabileceğimiz kadar sertti.''
Çok minicik kitabın kısa özetini geçeyim, Gogo ismiyle seslenilen baş kahraman ve yandaşı Ferit'in Uzak Doğu'ya ve ruhlarına ve kendi zihinlerine, uykularına ve bir çok tapınağa yaptıkları yolculukları ele alıyor. Yazar, kitabı yaptığı seyahatten sonra yazmaya karar vermiş. Yazdıklarının ne kadarı gerçekten yaşanmış, ne kadarı tamamiyle hayal ürünü olduğu muamması ile beşyüz bilinmeyenli denklem ; ya da gidip yazara mail atabiliriz kim bilir.
''Hiçbir insanın ruhu tek değildir. Dünyaya saçılmış topraklar üzerinde, ruhunun diğer parçalarına ulaşmadan gerçek yolunu asla bulamazsın. Kendini parçalanmış bir vazonun küçük bir parçası gibi düşün. O kadar eksiksin ki sana bakınca ne olduğunu bile anlayamıyorum.''
Kitabın dili insanı sıkmayacak cinstendi, hatta ve hatta şöyle bir öneri getirebilirim ki, kitabı bir anda bitirmek yerine baş ucunuza, çantanıza ya da arada bir açıp okuyabileceğiniz ve çocukların ulaşamayacağı yerlere bırakıp, zaman zaman okursanız, tek solukta okumaktan kat ve kat daha fazla keyif alırsınız. Çünkü ben kendimden biliyorum, ara ara okuduğumda hissettiğim keyif bir anda bitirme çabamdan çok daha iyiydi. Acaba bu kitap biraz da kişisel gelişim sayılabilir mi? Birazcık? Ucundan bucağından? Hiç mi?
''İstediğin her şeye sahip olabilirsin ya da sahiplenmenin küstahlığına kendini kaptırmadan her şey ile dost olabilirsin. Önemli olan şu dostum, herkesin aradığı kainat senin göz kapaklarının ardında. Her şey beyninin kıvrımlarında bir yerlerde. Gerçeklik senin, benim değil ve benim gerçekliğimin içinde sen bir hayalden ibaretsin!''
Şahsi görüşüme gelip, kitap yorumunu noktalamak gerekirse, bu kitabı okuduğunuza pişman olacağınızı , ah vah zaman harcadım yazık ettim gibisinden hayıflanmalar nidalayacağınızı düşünmüyorum. Gayet hoşunuza gidecek, hatta bazı yerlerin altını çizip 'heh bu da güzel cümleymiş burada dursun' diyeceksiniz. Değişik bir tarzda, romandan farklı nefes almak için okunabilecek, kısacık minicik içi dolu turşucuk bir kitap.
öpücükler xoxox
Tümden geliyor ve güme gidiyordu, tüm OBEB ve OKEK'lerinin toplamı belki de ona evrenin sırlarını açıklayabilirdi ama bunlar benim umurumda değildi." Hayat, çukur ve tümseklerle dolu bir patika. Dünya, biçimsiz heykeller gibi dikildiğimiz bir yer. Ayyaş Buda, kozmik şakacıya karşı atılan bir kahkaha, mistik bir kılavuz. Göktuğ Canbaba, bilge ağaçların kollarında huzurlu bir uykuya ya da uçurumun kenarında ayaklarımızı gıdıklayan bir rüzgârla konuşmaya çağırıyor bizi. Bu kitaptaki öyküler, kutsal ve sıradan dünyalar arasında yalın ayak koşma rekoru kırıyor, yeraltında adım atmaya başlayıp gerçeküstü bir yolda ilerliyor Ayyaş Buda, sorularla dolu bir hayata karşı icra edilen serseri bir serenat. Cevaplarımız bir yol düşümü uzakta…
(Tanıtım Bülteninden)
Sayfa Sayısı: 160
Baskı Yılı: 2016
Dili: Türkçe
Yayınevi: İthaki Yayınları
***Yorum***
''Yolda içilen yudumlar, bana okyanus kıyısında içilenlerden bile daha tatlı gelirdi nedense. Belki de yolda doğduğum ve hayatımı yollarda geçirdiğim için böyledir bilemiyorum... Tabii ki yalan söyledim... Hiç kimse henüz Mad Max değil.''
Merhaba herkese, uzun yıllardır yine yorum yazmayı bir kenara bırakan ben ne kadar da aktifim öyle değil mi? Teveccühünüz efendim. Şimdi elimdeki kitabın her zaman olduğu gibi elime geçiş hikayesini anlatayım. Bu kitap, Eskişehir kitap fuarından 'aman tanrım param var bitirene dek harcamam lazım!' hunharından kopmuş gelmiş, İthaki standından alınmış, kapağına tutulunmuş nacizane bir kitaptır kendileri. Ve hayır alırken kitabın içeriğinden falan haberim yoktu. Bir kaç kitap seçimimden anlıyorum ki ben kapağına göre kitap alanlardanım. O yüzden bu kitabında kapağına durmaksızın övgüler yağdırabilirim.
''Dünya, taze domateslerin ve sivri biberlerin etrafındaki organik dansını icra ederken ben, radyasyon sızıntısı olan bir santralin arka bahçesinde piknik yapıyordum sanki.''
Bu kitap hakkında uzun uzadıya yorum yapabileceğimden emin değilim. Yani böyle okudum ama, ne okudum, niye okudum, güzel miydi yoksa değil miydi emin olamadığım hatta ve hatta karar veremediğim bir kitap. Parça parça öykülerden oluşuyor ve hakkını yememek gerekir ki, öykülerin sonuçları insana bir şeyleri gösterir nitelikte, yahut ben kendime pay çıkardım, bak yine emin değilim. Fantastik desek, bir nevi fantastik, ama değil gibi de, belki de bu kitap türünün başka bir adı vardır ama ben bilmiyorumdur - ki bu oldukça olası- ama tam da dilimin ucunda be!
''Oysa karanlık şeyleri düşünmesek ortaya ne hayalet ne de korku çıkacaktı. Düşünceler evrenindeydik ne de olsa ve her düşünce aslında dokunabileceğimiz kadar sertti.''
Çok minicik kitabın kısa özetini geçeyim, Gogo ismiyle seslenilen baş kahraman ve yandaşı Ferit'in Uzak Doğu'ya ve ruhlarına ve kendi zihinlerine, uykularına ve bir çok tapınağa yaptıkları yolculukları ele alıyor. Yazar, kitabı yaptığı seyahatten sonra yazmaya karar vermiş. Yazdıklarının ne kadarı gerçekten yaşanmış, ne kadarı tamamiyle hayal ürünü olduğu muamması ile beşyüz bilinmeyenli denklem ; ya da gidip yazara mail atabiliriz kim bilir.
''Hiçbir insanın ruhu tek değildir. Dünyaya saçılmış topraklar üzerinde, ruhunun diğer parçalarına ulaşmadan gerçek yolunu asla bulamazsın. Kendini parçalanmış bir vazonun küçük bir parçası gibi düşün. O kadar eksiksin ki sana bakınca ne olduğunu bile anlayamıyorum.''
Kitabın dili insanı sıkmayacak cinstendi, hatta ve hatta şöyle bir öneri getirebilirim ki, kitabı bir anda bitirmek yerine baş ucunuza, çantanıza ya da arada bir açıp okuyabileceğiniz ve çocukların ulaşamayacağı yerlere bırakıp, zaman zaman okursanız, tek solukta okumaktan kat ve kat daha fazla keyif alırsınız. Çünkü ben kendimden biliyorum, ara ara okuduğumda hissettiğim keyif bir anda bitirme çabamdan çok daha iyiydi. Acaba bu kitap biraz da kişisel gelişim sayılabilir mi? Birazcık? Ucundan bucağından? Hiç mi?
''İstediğin her şeye sahip olabilirsin ya da sahiplenmenin küstahlığına kendini kaptırmadan her şey ile dost olabilirsin. Önemli olan şu dostum, herkesin aradığı kainat senin göz kapaklarının ardında. Her şey beyninin kıvrımlarında bir yerlerde. Gerçeklik senin, benim değil ve benim gerçekliğimin içinde sen bir hayalden ibaretsin!''
Şahsi görüşüme gelip, kitap yorumunu noktalamak gerekirse, bu kitabı okuduğunuza pişman olacağınızı , ah vah zaman harcadım yazık ettim gibisinden hayıflanmalar nidalayacağınızı düşünmüyorum. Gayet hoşunuza gidecek, hatta bazı yerlerin altını çizip 'heh bu da güzel cümleymiş burada dursun' diyeceksiniz. Değişik bir tarzda, romandan farklı nefes almak için okunabilecek, kısacık minicik içi dolu turşucuk bir kitap.
öpücükler xoxox
Yorumlar
Yorum Gönder